TÜKETİCİ KREDİLERİNDEN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKLARDA DAVA ŞARTI ARABULUCULUK HUSUSUNA DAİR İÇTİHAT İNCELEMESİ

Bu çalışmada tüketici kredilerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda dava şartı arabuluculuk süreci T.C. Yargıtay Başkanlığı 3. Hukuk Dairesi 2020/11908 Esas, 2021/10324 Karar sayılı ve 20.10.2021 tarihli kararı çerçevesinde incelemeye konu alınacak olup içtihatta tartışılan süreç açıklanacaktır.

Çalışmaya konu içtihatta davacı kurum tarafından, davalıya tüketici kredisi ve kredi kartı kullandırdığını ancak davalının borçlu olduğu ancak borcunu ödemediğinden bahisle başlatılan icra takibi sonrasında itirazın iptali davasının ikame edilmesi halinde bu alacağın hangi uyuşmazlık türüne tabi olacağı ve tabi olduğu türün dava şartı arabuluculuk sürecine dahil edilip edilmeyeceğidir. Bu nedenle üzerinde durulacak asli konu öncelikle ticari iş ve tüketici işlemi tanımlarını açıklamak olmakla, tüketici kredisi, tüketiciye kullandırılan kredi kartı gibi çoğu zaman banka ve taraflar arasında akdedilen kredi sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda uygulanması gereken kanun yolu anlatılacaktır. Doktrinde birden fazla görüş bulunduğundan çalışmamız içerisinde bu görüşlere de yer verilecek olup kanun koyucunun amaçladığı hukuki süreç de nazara alınarak değerlendirmelerde bulunulacaktır.

  1. Ticari İş ve Tüketici İşlemi Ayrımı
    1. Ticari İş Tanımı

Ticari iş, ticari ilişkileri ticari olmayan ilişkilerden ayırt etmek üzere kullanılan bir tanımdır. Adi işler, medeni hukuka dair işlerken ticari hükümler ise yalnızca ticari ilişkilere uygulanır.[1] TTK. ve diğer özel kanunlarda (örneğin SPK., Bankacılık Kanunu) öngörülen ticari hükümler ticari olmayan ilişkilere tatbik edilmez.[2] 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. Maddesinde “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.” Denilerek ticari işlerden sayılan fiiller tanımlanmıştır. Yine aynı Kanun’un 19. Maddesinde ise “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.” denilmiş ve tacir işlemlerinin de aksine hüküm olmadıkça ticari iş olacağı kabul edilmiştir. Ancak kanun maddesinde tüzel kişi için hiçbir istisna tanınmamışken, gerçek kişi tacirlere bildirim koşulunu sağlayarak sağladığı işi ticari nitelikten arındırmasına olanak sağlanmıştır. Örneğin içtihatlarda şahsi kullanımı için araba satın alan gerçek kişi tacirin bu alım satımda tüketici sıfatı taşıyacağı kabul edilmiştir.[3] Yine taraflardan birisinin tacir olması halinde diğeri için de ticari iş kabul edilmesinin istisnası özel kanunlarla getirilmiştir. Nitekim tacir olmayan tarafın tüketici vasfıyla hareket etmesi, aradaki işlemin tüketici işlemi olarak sayılmasını gerektirecek ve burada 6502 sayılı TKHK hükümlerine tabi olunacaktır. Tüm bu açıklamalarla söylenebilir ki; Ticaret Kanunu’nda düzenlenen işler, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiiller, tacirlerin borçları ve bir taraf için ticari sayılan sözleşmelerin diğer taraf için geldiği ancak istisnasının bulunduğu hallerin tümüne ticari iş adı verilir.

  1. Tüketici İşlemi Tanımı

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3. Maddesinin l fıkrasında açıkça “Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi, … ifade eder.” denilerek tüketici işlemi tanımlanmıştır. Tüketici işleminin unsurları ise taraflardan birinin satıcı veya sağlayıcı olması, diğer tarafın ise tüketici olması ve kanunda öngörülen işlemlerden olmasıdır. Taraflardan birinin satıcı veya sağlayıcı olması koşulu, bu tarafın mesleki veya ticari amaçla hareket etmesi anlamına gelmektedir. Tüketicinin kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere mal veya hizmet piyasalarında akdettiği tüm sözleşmeler ve hukuki işlemler tüketici işlemi olarak kabul edilmiştir. Kanunda açıkça birkaç sözleşme türünden bahsedilmiş olup örneğin eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık sözleşmelerine benzer sözleşmeler de diğer koşulları taşıması halinde tüketici işlemine konu hale gelecektir. Özetle; karşılığı mal veya hizmet edinme, kullanma veya yararlanma olan bir sözleşmenin varlığı, sözleşmeyi oluşturan taraflardan birinin tüketici olması ve tüketicinin ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket etmesi koşullarının var olduğu işlemler tüketici işlemidir.

  • Ticari İş ve Tüketici İşleminin Farkları

6502 sayılı Kanunun amacı tüketici sıfatına sahip kişilerin, karşılarında daha güçlü bir taraf olarak yer alan satıcı ve sağlayıcıya karşı korunmasını sağlamaktır. Yasa’nın bu özel niteliğinden, bir konunun hem TKHK hem TBK hem de TTK’da düzenlenmesi halinde özel kanunun genel kanunu bertaraf etmesi ilkesi gereğince TKHK’nun uygulanması sonucuna varılacaktır. Yapılan işin niteliğinin tespit edilmesi ile ortaya çıkan uyuşmazlığa hangi hükmün uygulanacağı, söz konusu uyuşmazlık bakımından hangi mahkemenin görevli olacağı ve uyuşmazlık çözüm yolları da belirlenebilecektir. Ticari iş ile tüketici işlemi arasındaki sınırın belirlenmesi ve tüketicinin korunmasının sağlanması açısından bu hususlar arasındaki farkın ortaya konması sağlanmalıdır. Yukarıda yer alan bölümlerde yapılan tüketici işlemi ve tüketici kavramlarının tanımları nazara alınarak, içerisine girilen ilişkinin türünün belirlenmesi ve ortaya çıkan uyuşmazlığın söz gelimi ticari işten kaynaklanması halinde TTK hükümlerinin, tüketici işleminden kaynaklanması halinde ise TKHK hükümlerinin uygulanması tabii bir sonuç haline gelecektir. Ancak elbette ki sadece taraflardan birinin tüketici olması ve TKHK’nin daha özel nitelikte bir kanun olması sebebiyle bu hükümler uygulanmamalı, TKHK’nin yapılış amacı da göz önüne alınarak TTK’da ayrıca ve detaylıca düzenlenen konularda TTK hükümleri uygulanmalıdır.

  1. Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk Süreci

7155 Sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un, ticari uyuşmazlıklar bakımından dava şartını getiren 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi “(1) Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. (2) Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla iki hafta uzatılabilir.” hükmünü havidir.  Bu hüküm, hangi uyuşmazlıklarda dava şartı getirildiği tek tek belirtilmemiş, atıf yapılmak suretiyle, Kanun’un 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri olan ticari davalarda, arabuluculuk dava şartı olarak kabul edilmesine olanak tanımıştır. TTK’nın 4. maddesinde belirtilen[4] mutlak ticari davalar dava şartı arabuluculuk kapsamında olup bu uyuşmazlıklar bakımından, 01.01.2019 ve sonrasında dava açılabilmesi için öncelikle arabulucuya başvuru gereklidir. Nispi ticari davalar olarak adlandırılan; her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları da ticari dava olarak kabul edilmekte olup nispi ticari davadan söz edebilmek için “her iki tarafında tacir olması” ve uyuşmazlığın “her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması” şartları aranmaktadır. Bu şartların mevcut olması halinde TTK’nın 4. Maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olmaması halinde dahi uyuşmazlık ticari dava ve dava şartı arabuluculuk kapsamında kalacak ve 01.01.2019 ve sonrasında dava açılabilmesi için öncelikle arabulucuya başvuru zorunlu olacaktır.

Özetle bir uyuşmazlığın dava şartı (zorunlu) arabuluculuk kapsamında sayılabilmesi için iki koşulun aynı anda sağlanması gerekecektir. Bunlardan birisi TTK m. 4/1 ve diğer kanunlarda sayılan ticari davalardan olması olarak kabul edilir iken diğeri de bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi içermesi olacaktır.

  1. Tüketici Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Süreci

Dava şartı arabuluculuk, 28/07/2020 tarih ve 31199 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun ile 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a eklenen 73/A maddesi ile tüketici uyuşmazlıklarında zorunlu hale gelmiştir.

Dava şartı arabuluculuk başlığını taşıyan, TKHK. md. 73/A- Ek: 22.07.2020-7251/59 hükmü şu şekilde düzenlenmiştir: “(1) Tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Şu kadar ki, aşağıda belirtilen hususlarda dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz: a) Tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklar b) Tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar c)73’üncü maddenin altıncı fıkrasında belirtilen davalar ç) 74’üncü maddede belirtilen davalar d) Tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklar (2) 07.06.2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin on birinci fıkrası tüketici aleyhine uygulanmaz. (3) Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları hâlinde tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücreti, Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Ancak belirtilen hâllerde arabuluculuk ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin Birinci Kısmına göre iki saatlik ücret tutarını geçemez. (4) Arabuluculuk faaliyeti sonunda açılan davanın tüketici lehine sonuçlanması hâlinde arabuluculuk ücreti, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir” ifadesini taşımaktadır”[5].

Bu düzenleme ile tüketici mahkemelerinde ya da tüketici mahkemesi oluşturulmayan yerlerde tüketici mahkemesi sıfatıyla hareket eden asliye hukuk mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması dava şartı olarak kabul edilmiş, ancak kanun hükmünde belirtilen hususlar istisna olarak kabul edilmiştir, dava şartı arabuluculuk kapsamı dışında tutulmuştur. Yine Hukuk Uyuşmazlıkları Arabuluculuk Kanunundaki ilgili hükümlerin tüketicinin korunması esasından hareketle tüketiciler aleyhine uygulanamayacağı da özellikle belirtilmiştir.[6]

  1. Tüketici Kredilerinin Tanımı, Kapsamı ve Niteliği

Tüketici kredisi sözleşmesi, kredi verenin tüketiciye faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında kredi verdiği veya kredi vermeyi taahhüt ettiği sözleşmelerdir.[7] Tüketici kredisi sözleşmesi, mesafeli olarak kurulan sözleşmeler hariç olmak üzere yazılı olarak kurulmakta olan ve iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir. Tüketici kredisi sözleşmelerinin kanuni tanımına baktığımızda sözleşmenin tarafları, kredi veren ve tüketici olmaktadır. Kredi veren, faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında tüketiciye kredi kullandırmalı ya da kullandırmayı taahhüt etmelidir.[8] 6502 sayılı TKHK içeriğinde tüketici kredisi sözleşmesinin tanımı, uygulama alanı, hükümleri ve sonuçları açısından kapsamlı düzenlemelere yer verilmiştir. Kredi verenin asli edimi ödünç, ödemenin ertelenmesi veya benzeri finansman şekilleri aracılığıyla kredi kullandırması; tüketicinin asli edimi ise, kullandığı kredi karşılığında faiz veya benzeri bir menfaat sağlaması şeklinde ortaya konmuştur. Ayrıca kredi veren tarafın sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğü, sözleşmede değişiklik yapılması, tüketicinin sahip olduğu cayma hakkı, erken ödeme hakkı ve temerrüt gibi hususlar yine kanun tarafından açıkça düzenlenmiştir. Dolayısıyla 6502 sayılı TKHK anlamında tüketici kredisi sözleşmesi, isimli (tipik) sözleşme niteliğini haizdir.[9]

Tüketici kredilerini meydana getiren temel ögeler kredilerin unsurlarını oluşturmaktadır. Bunlar sözleşmenin tarafları yani tüketici ve kredi veren, sözleşmenin konusu nakdi kredi yahut harcama gücü, sözleşmenin amacı yani bir mal veya hizmet edinmektir.[10]

  1. Tüketici Kredilerine İlişkin Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Süreci

Tüketiciler ve bankalar arasında akdedilen kredi kartı üyelik sözleşmeleri, kredi sözleşmeleri gibi faaliyetler tüketici işlemi olarak kabul edilir. Tüketici işlemi olarak kabul edilmesinin en büyük karinesi, içtihatlarda da[11] açıkça yer verildiği gibi 6502 sayılı Kanun’un 83/2. Maddesinde açıkça, “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını engellemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle, tüketici kredilerine ilişkin ortaya çıkacak uyuşmazlıklar, 6502 sayılı Kanun kapsamında çözüme ulaştırılacaktır. Burada işlemin tüketici işlemi olarak kabul edilmesi ve uyuşmazlığın tüketici mahkemesi görev ve yetki alanında çözümlenecek olması nazara alındığından tüketici uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin usul ve esaslar gündeme gelecektir. Çalışmamızın önceki bölümlerinde de açıklandığı gibi 28/07/2020 tarih ve 31199 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun ile 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a eklenen 73/A maddesi ile tüketici uyuşmazlıklarında zorunlu dava şartı arabuluculuk kabul edilmiştir.

İnceleme konusu kararda, ilk derece mahkemesi tarafından tüketiciye kullandırılan krediye ilişkin yapılan icra takibine vaki itirazın iptali talebinde dava konusunun ticari iş olduğuna kanaat edilmesi ve ticari uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin usul ve esasların yürütülmesi hatalı olmuştur. Nitekim, taraflardan birinin tüketici olduğu, bir mal veya hizmeti karşılamak yahut bir menfaat sağlamak amacıyla kredi veren tarafından kullandırılan kredinin söz konusu olması neticesinde dava konusu borca konu işlemin tüketici işlemi olduğuna şüphe yoktur. Ancak inceleme konusu kararda ilk derece mahkemesi tarafından uyuşmazlığın ticari uyuşmazlık olduğu ve ticari uyuşmazlıklara ilişkin dava şartı arabuluculuğun yürürlüğe girme tarihinden sonra ikame edilen davanın reddine karar verilmiştir. Ancak ilk derece mahkemesi kararı usul ve Yasa’ya aykırı haldedir. Belirtmek gerekir ki; incelenen karara benzer bir kararda da yine tüketici uyuşmazlıklarında, dava şartı arabuluculuğun yürürlüğe girdiği dönemden önce açılan davalar yönünden uygulanamayacağına hükmedilmiştir.[12]

Burada söylenmelidir ki; ilk derece mahkemesince öncelikle dava konusu uyuşmazlığın türünün yanılgılı belirlenmesi, dava şartlarına ilişkin de yanılgılı bir sonuca varılmasına sebebiyet vermiştir. Bu nedenle Yargıtay tarafından işlemin tüketici işlemi olduğu ve tüketici uyuşmazlıklarına ilişkin dava şartı zorunlu arabuluculuk sürecinin yürürlüğe girdiği tarihten önce ikame edilen davada, arabuluculuğa başvurunun zorunlu kılınmayacağına dair bozma kararı verilmesi kanaatimizce de yerinde olmuştur.

 

KAYNAKÇA

  • Banu Bilge Sarıhan, Tüketici Hukuku Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Uygulaması, Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (NEÜHFD), C.4, 2021
  • Abdülhamit Yılmaz, 6502 Sayılı Tüketı̇cı̇nı̇n Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Belı̇rlı̇ Sürelı̇ Tüketı̇cı̇ Kredı̇sı̇ Sözleşmelerı̇, Eskişehir, 2017
  • Serhan Dinç, “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Ticari İş Kavramı”, EÜHFD, C. XVIII, S. 3–4 (2014)
  • Fatih Bilgili/ Ertan Demirkapı, Ticari İşletme Hukuku, 4. Baskı, Dora Yayıncılık, Bursa,

 

[1] Dr. Serhan Dinç, “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Ticari İş Kavramı”, EÜHFD, C. XVIII, S. 3–4 (2014),

[2] Bilgili, Fatih/Demirkapı, Ertan, Ticari İşletme Hukuku, 4. Baskı, Dora Yayıncılık, Bursa,

[3] Yargıtay HGK. T. 19. 3. 2003, E. 11-117, K. 169 sayılı kararı

[4] Türk Ticaret Kanunu m.4 “(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; Bu Kanunda, Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır. (2) (Değişik: 28/2/2018-7101/61 md.) Ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir; miktar veya değeri bir milyon Türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır. (Ek cümle: 28/3/2023-7445/30 md.) Bu fıkrada belirtilen parasal sınır, 6100 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasına göre artırılır.

[5] TKHK’a eklenen geçici 2. madde ile dava şartı arabuluculuğa ilişkin hükümlerin, yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi itibariyle, ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay’da görülmekte olan davalara (derdest davalar) uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır.

[6] Sarıhan, Banu Bilge, Tüketici Hukuku Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Uygulaması, Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (NEÜHFD), C.4, 2021, s. 423

[7] 6502 Sayılı TKHK m.22 (1) Tüketici kredisi sözleşmesi, kredi verenin tüketiciye faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında ödemenin ertelenmesi, ödünç veya benzeri finansman şekilleri aracılığıyla kredi verdiği veya kredi vermeyi taahhüt ettiği sözleşmeyi ifade eder. (2) Kredi kartı sözleşmeleri, faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında, ödemenin üç aydan daha uzun süre ertelenmesi veya benzer şekilde taksitle ödeme imkânı sağlanması hâlinde tüketici kredisi sözleşmesi olarak değerlendirilir. Ancak bu durumda uygulanacak faiz oranı kredi kartı sözleşmesi uyarınca belirlenen orandan fazla olamaz. (3) Tüketici kredisi sözleşmesi yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. Geçerli bir sözleşme yapmamış olan kredi veren, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez.” şeklinde tüketici kredilerine ilişkin düzenlemeyi hüküm altına almıştır.

[8] Yılmaz Abdülhamit, 6502 Sayılı Tüketı̇cı̇nı̇n Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Belı̇rlı̇ Sürelı̇ Tüketı̇cı̇ Kredı̇sı̇ Sözleşmelerı̇, Eskişehir, 2017, s.6

[9] Ş. Akipek Öcal (2016c). Genel Olarak Tüketici Kredileri. Tüketici Hukuku Konferansı 5- 6 Aralık 2015 Makaleler-Tebliğler. Ankara: Yetkin Yayınları, s. 398-399.

[10] Kaban İsmail, Karaca Serdar, Gül Mustafa, Bireysel Müşteriler Ve Bankalar Arasındaki İlişkilerde Yeni  Dönem: Tüketici Kredisi Sözleşmeleri Yönetmeliği Üzerine Bir Değerlendirme, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi – Cilt:14 Sayı:1 (Ocak 2016), s.232

[11] Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2020/439 Esas, 2020/976 Karar sayılı ve 11.06.2020 tarihli ilamında “Yukarıya metni alınan ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TTK’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı düzenlenmiştir. İş bu hükmün lafzi yorumundan ilk bakışta bankalar tarafından verilen bireysel kredi kartı dolayısıyla açılacak davaların ticari dava olarak değerlendirileceği sonucu çıkmaktadır. Ancak TTK’dan daha sonra 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve özel bir yasa olan 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri incelendiğinde böyle bir sonuca varmanın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Zira 6502 Sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendinde tüketici işleminin tanımı yapılmış olup anılan hükme göre tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade etmektedir. Bu düzenleme gereğince bankalarla tüketiciler arasında akdedilen kredi kartı üyelik sözleşmeleri uyarınca tüketicilere kredi kartı verilmesi, bir tüketici işlemidir. Yani TTK’dan daha sonra yürürlüğe giren TKHK’nda kredi kartı üyelik sözleşmeleri uyarınca bankalarca tüketici niteliğindeki bireylere kredi kartı verilmesi işleminin, tüketici işlemi olduğu hususu hüküm altına alınmıştır. Daha sonra yürürlüğe giren ve özel yasa niteliğine sahip TKHK’un 3. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi karşısında bireysel kredi kartlarından doğan uyuşmazlıklar dolayısıyla açılan davaların ticari dava olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. TTK’nın 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendine göre bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olarak kabul edilmesi, ancak işlemin diğer tarafının tüketici olmaması halinde söz konusu olacaktır. Bankalar tarafından ticari işletmelere kredi kartı verilmesi halinde durum böyledir. Bu halde açılacak dava, elbette ticari davadır. Zira kredi kartının hamili tüketici değildir. Ancak kredi kartı hamilinin tüketici olduğu bir halde açılacak davanın, ticari dava olarak değerlendirilmesi TKHK’un getiriliş amacına da uygun olmamaktadır. Öte yandan TKHK’un 83. maddesinin ikinci fıkrasında açıkça, taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği düzenlenmiştir. Bu hüküm de bireysel kredi kartları dolayısıyla açılacak davaların ticari dava olmayacağını ve ticaret mahkemelerinde değil, tüketici mahkemelerinde görüleceğini göstermektedir. TKHK’nda açıkça tüketici işlemi olduğu düzenlenen bireysel kredi kartı verilmesi işleminden doğan davaları ticari dava olarak kabul etmek, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan bir dava şartının uygulama alanını Yasa Koyucu’nun iradesine aykırı olarak genişletmek olacaktır. Açıklanan nedenlerle, bireysel kredi kartı (hamili tüketici olan) dolayısıyla talep edilen alacak nedeniyle açılan davaların ticari dava olarak kabul edilmeyeceği, bu kabul karşısında arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı kanaatine varıldığından aşağıda açıklandığı şekilde uyuşmazlığın giderilmesine, bu tür davalar ticari dava olarak kabul edilmediğinden somut talepte itirazın iptali davasının zorunlu arabuluculuk dava şartına tabi olup olmadığı hususunda bir değerlendirme yapılmasına yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.” denilmiştir.

[12] Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2021/16936 Esas, 2021/3795 Karar sayılı 28.06.2021 tarihli ilamında “6502 sayılı TKHK’nın 73/A, 1.fıkra maddesine göre, tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 60. maddesi ile TKHK’na eklenen Geçici 2. maddeye göre, bu kanunun dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümleri, bu hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibarı ile ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay’da görülmekte olan davalara uygulanmaz. 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 63. maddesine göre, 7251 sayılı Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. 7251 sayılı Kanun 31199 sayılı Resmi Gazete’de 28/07/2020 tarihinde yayınlanmış olup bu tarih itibari ile tüketici mahkemelerinde görülen ve kanunda sayılan istisnalar dışında kalan tüm uyuşmazlıklarla ilgili davalar, dava şartı arabuluculuk kapsamında kalmaktadır.” denilmiştir.