BİNA VE YAPI ESERİ MALİKİNİN SORUMLULUĞU

  1. BİNA VE YAPI ESERİ MALİKİNİN SORUMLULUĞU
    • SORUMLULUK TÜRÜ

Hukuk sistemimizde asıl olan sorumluluk türü kusur sorumluluğudur. Bu türün istisnası ise kusursuz sorumluluk olarak kabul edilir. Kusursuz sorumluluk, kusurun asli unsur olmaktan çıktığı bir sorumluluk türüdür. Burada zararın ortaya çıktığı durum veya olay kusurdan kaynaklanmasa bile bir sorumluluk bulunur. Böyle bir sorumluluktan bahsedebilmek için, sorumluluğu meydana getiren olayla zarar arasında nedensellik bağının varlığı yeterlidir.[1]

Kusursuz sorumluluğun bir diğer adı objektif sorumluluktur. Buradaki objektiflik unsuru zararı oluşturan eylemde bulunan kişinin böyle bir iradesi olmasa dahi ortaya çıkan zarardan sorumlu tutulabilecek olmasıdır. Kusursuz sorumluluk sınırları, herkesi faaliyetlerinde daha çok özen göstermek zorunda olunması, daha da tedbirli davranmaya mecbur bırakmayı hedefler.[2]

Türk Borçlar Kanunu’nun 69’uncu maddesinde, “Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludur. Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.” düzenlemesi yer almaktadır. Türk Borçlar Kanunu’nun 69’uncu maddesi, kanundaki şema ile ‘kusursuz sorumluluk’ üst başlığı altında ve ‘özen sorumluluğu’nun bir türü olarak düzenlenmiş olan sorumluluk hallerinden birisidir.[3] Burada belirtmek gerekir ki; bina ve yapı eseri malikinin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk türünde olduğu yargı içtihatlarınca da kabul edilmiştir. Örneğin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin bir kararında yapı eseri maliki, yapı eserinin bakımı ve işletilmesi hususlarındaki eksikliklerden sorumlu tutulmuş ve bu sorumluluğun kusura dayanmayan objektif bir sorumluluk türü olduğu açıkça belirtilmiştir.[4] Bina ve yapı eserinin yapımındaki bozukluk veya bakımındaki eksikliklerde, TBK’nın 69’uncu maddesi kapsamında sorumlu olan kişi veya kişilerin hiçbir kusuru bulunmasa bile, meydana gelen zarardan sorumluluğu doğacaktır. Yapı eserindeki yapım bozukluğu veya bakım eksikliği, malikin kusuru bulmayan eyleminden meydana gelse dahi, malik sorumlu tutulacaktır. Malikin ayırt etme gücüne sahip olmaması ise sorumluluğun ortaya çıkması hususuna herhangi bir etkide bulunmayacaktır.[5]

  • SORUMLULUK ŞARTLARI

Bina ve yapı eseri malikinin sorumluluğundan bahsedebilmek için birkaç şartın bulunması gerekmektedir. Burada bina ve yapı eserinin bulunması, bu bina ve yapı eseri nedeniyle bir zarar meydana gelmiş olması, bu zararın bina veya başka bir yapı eserinin yapımındaki bozukluk ve/veya bakımındaki bir eksiklikten kaynaklanmasıdır. Zararın meydana gelmesine neden olan bina ve diğer yapı eseri kusursuz sorumlu olan kişinin mülkiyetinde olmalı veya bakımdan kaynaklı zararlarda kusursuz sorumluluğu söz konusu olan kişi bu bina ve yapı üzerinde intifa, oturma veya üst hakkı sahibi olmaldıır.

  • Bir Bina veya Yapı Eserinin Bulunması

Sorumluluğun ilk şartı bina veya diğer yapı eserinin bulunması gerektiğidir. Burada yapı malikinin sorumluluğunda bina ve diğer yapı eserleri şeklinde iki tür yapının olabileceği öngörülmüştür. Kanun koyucu bina ve diğer yapı eserleri kavramlarının tanımlarını açıkça belirtmediğinden öncelikle bu iki tanımı ayrı ayrı inceleyeceğiz.

  • Bina

Bina; canlıların barınma ve diğer ihtiyacını karşılayan, duvar yahut çevre çeperi bulunan, üzeri kısmen açık veya kapalı olan, toprakla bağlantısı bulunan eserlerdir. Öte yandan yapının büyüklüğü, boyutları, toprağa ne kadar iyi bağlandığı, yapılmasında tercih edilen malzemelerle yapım metodu önemsiz olup binaların sadece yer üstünde değil, yer altında da inşa edilmesi de mümkündür. Yeraltında yapılan işler de yapı konseptine dahil edilmektedir.[6]

TBK’nın 69. maddesine göre ise bina kavramını belirlemek amacıyla doktrinde birtakım kriterler de getirilmiştir. Bunlar; binanın insanların, hayvanların ve eşyaların dış etkenlere karşı korunması amacıyla tahsis edilmiş olması, çeşitli yapı malzemelerin bir araya getirilerek, belirli bir alanda bütünlük oluşturması ve belirli bir alan kaplaması, binanın sabitliğinin var olmasıdır.[7]

Ayrıca içtihatlarda da kabul gördüğü üzere bina kavramından bahsedebilmek için binanın tamamlanmış olması aranmıştır. Nitekim Yargıtay tarafından verilen bir karardada, “Bakımsızlıktan veya bakım eksikliğinden söz edebilmek için bir inşa eserinin bitmiş ve kullanım amacına özgülenmiş olması gerekir. Yapım eksikliği veya bakımsızlığın varlığı araştırılırken, durumun gerekleri ve özellikle bina veya yapı eserinin özgülenme amacı, üçüncü kişiler için taşıdığı tehlike derecesi göz önünde tutulmalıdır.” denilerek, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 69’uncu maddesi kapsamında sorumluluğun tamamlanmış eserler bakımından söylenebileceği kabul edilmiştir.[8]

  • Yapı Eseri

6098 sayılı Kanun, yapının ne olduğu konusunda bir tanım yapmamıştır ancak İmar Kanunu’nun ‘tanımlar’ kısmının 5. maddesi ile yapı eseri terimine açıklama getirilmiştir. Bu tanıma göre yapı, kara ortamında, suda, kalıcı ya da geçici olan resmi ya da özel yerin altında veya yerin üzerinde bulunan, bunların tadilatlarını kapsayıp hareketli veya sabitliği bulunan tesis olarak ifade edilmektedir.[9] Yol, köprü, tünel, baraj, bent, kayak pisti, yüzme havuzu, havaalanı, elektrik direği, metro, boru geçişi, teleferik, stadyum, su kuyusu, enerji depolama ve iletim merkezi, yürüyüş yolu, gözetleme kulesi vb. yapılar yapı eseri olarak kabul edilmektedir.[10]

Yine yapı eseri teriminin tanımıyla ilgili olarak doktrinde ve pratikte bir görüş birliği bulunmamakla birlikte genel kabul gören görüşe göre; toprakla dolaylı yahut doğrudan bağlantılı olan, insan marifetiyle oluşturulmuş sabit şeylere yapı eseri denebilecektir. Bina ya da yapı eserlerinde, taşınmaz vasfını yansıtma ya da onun tamamlayıcısını oluşturma, sabit olma ve toprakla bağlantılı olma unsurları ile sağlanmaktadır.[11]

  • Bina Veya Yapı Eserinin Yapımında Bozukluk Yahut Bakımında Eksiklik Bulunması

Bina veya herhangi bir yapının yapımı sırasında teknik şartlara uyulmaması, malzemenin inşa için gerekenden daha az miktarda kullanılması veya gereken kalitede olmaması durumlarında yapım bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Bundan kaynaklı bir zararın meydana gelmesi halinde TBK 69. maddenin uygulama alanı bulabilmesi için içtihatlar ışığında kanaatimizce yapı eserinin tamamlanmış olması gerekmektedir. Tamamlanmayan bina ve yapı eserlerinden uğranılan zararlar için ise TBK’nın haksız fiil sorumluluğuna ilişkin genel hükümleri uygulanacaktır. Burada yapımda bozukluk ve bakımda eksiklik tanımlarını ayrı ayrı olarak incelemek gerekecektir.

  • Yapımda Bozukluk

Yapımdaki bozuklukla anlaşılması gereken bir binanın veya yapı eserinin gereği gibi olmadan  inşa edilmesidir. İnşa edilen yapının kötü malzemelerle yapılması, eksik yapılması, inşaatta kullanılan işçilik modeli, mühendis gibi personellerin bilgisiz ve hatalı davranışları nedeniyle ortaya çıkan haller yapımdaki bozukluk kavramı içerisine girer. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin bir kararında da bir binanın gereği gibi yapılmamasından dolayı malikin kusursuz sorumluluğu olduğu kabul edilmiştir.[12]

Başka bir açıdan ise teknik kurallara uygun olarak inşa edilmeyen bina veya yapı eserinde yapımında bozukluk olduğu kabul edilmektedir. Yine bir bina veya yapı eserinin inşaatı tamamlanmış olsa bile eğer bu bir bütünlük arz etmiyorsa o zaman burada yapılışta bir bozukluk olduğu kabul edilir.[13] Buradaki “bütünlük” kelimesinden anlaşılması gereken bina veya yapı eserinin teknik, ekonomik ve güvenlik açısından günün koşullarına uygun bir şekilde yapılmasıdır.[14]

  • Bakımda Eksiklik

Bina veya yapı eserindeki bakım eksikliğinden söz edilebilmesi için inşa sürecinin tamamlanmış olması gerekmektedir. Bu nedenle tamamlaynmayan ya da yapım halinde olan bir bina veya yapı eserinin bakımında eksiklik olamaz. Bakımdaki eksiklik, tamamlanmış ve kullanılan bir bina veya yapı eserinde mevcut olan bir eksiklikler varsa bunların giderilmesini, gerek görülen onarımlarının yerine getirilmesini, kullanılan bina veya yapı eserinin çevrede tehlikeye yol açmasını önleyen tedbirler alınmasını kapsamaktadır.[15]

Bakımdaki eksikliklere örnek olarak, bir binada asansörün arızalı olması ve yaptırılmaması, zarar gören çatının onarılmaması gibi durumlar gösterilebilir. Bina veya yapı eserinde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması da bakımda eksiklik olarak kabul edilecektir. Nitekim bir Yargıtay kararında, elektrik idaresinin güvenlik önlemlerini almadığı, gerekli uyarı levhalarını herkesin kolaylıkla görebileceği yerlere yerleştirmediği gerekçesiyle sorumlu tutulacağına kanaat etmiştir.[16]

  • Yapım Bozukluğu Veya Bakım Eksikliğinin Zarara Neden Olması

Bina ve yapı eseri malikinin sorumluluğundan bahsedilebilmesi için TBK m. 69 kapsamında ortada bir zararın varlığı gerekmektedir. Açıktır ki; zarar meydana gelmediği hallerde malikin sorumluluğundan bahsedilemez. Ancak ilerleyen başlıklarda açıklanacağı üzere zarar meydana gelmeden önce söz konusu zarar tehlikesinin ortadan kaldırılması malikten istenebilir. Bina veya diğer yapı eserlerinden doğan zarar doktrinde geniş yorumlanmakla birlikte yalnızca doğrudan zararlardan değil, dolaylı zararın meydana gelmesi halinde ve yoksun kalınan kârın oluşması durumlarında da yapı malikinin sorumluluğu ortaya çıkacaktır.[17] Zararın ispatı kural olarak zarar görene aittir. Buna göre zarar gören bina veya yapı eserindeki yapım bozukluğu ya da bakım eksikliği bulunduğunu ispat etmelidir. Çalışmamızın devamında açıklanacağı üzere zararın ortaya çıkmasının yanı sıra zarar ile bina veya yapı eseri arasında nedensellik bulunmadığını ispat eden malik de zararın tazmininden kurtulabilecektir.

  • İLLİYET BAĞI

TBK 69. madde uyarınca kusursuz sorumluluğun söz konusu olabilmesi için yapı eserinin yapımındaki bir bozukluk yahut bakımındaki bir noksanlığın zararın doğmasına neden olması gerekmektedir. Eş deyişle zarar ile yapım bozukluğu ya da bakım eksikliği arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekecektir. Yapı maliki olarak sorumlu olan kişi objektif şartların gerekli kıldığı her türlü özeni göstermiş olduğunu ispatlayarak sorumluluktan kurtulamaz. Burada nedensellik bağının tespitinde dikkate alınacak kural; olayların olağan akışına, hayat tecrübesine göre meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli bir durumun varlığıdır.[18] Bir başka söylemle, hayatın olağan akışı içerisinde öngörülemeyecek seviyede zararlar, uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluk doğurmayacaktır. Bazı hallerde zararın ortaya çıkış şekli, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinin varlığını gösteren bir karine oluşturacaktır. Yapının yapımı ile ilgili mevzuata ve teknik kurallara uyulmaması, alışılmış tedbirlerin alınmadığı ve resmi makamlarca yapılan denetimler sonucunda, bina ve yapı eserinin teknik niteliklerinin uygun görülmediğin ispatlanması, eksikliğin ve illiyet bağının varlığı için delil teşkil edecektir. Yine, daha önce aynı zararların ortaya çıkması, zarar verici olaydan sonra yeni güvenlik tedbirlerinin alınmamış olması durumları da birer belirti oluşturabilir.[19] TBK’nın 69. Maddesinde ispat yüküne dair özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle ispat yükü ve illiyet bağının oluştuğunun ispatını sağlayacak tarafın tespitinde genel hükümlere başvurmak gerekir. Türk Medeni Kanunu’nun 6. Maddesinde ispat yükü düzenlenmiş olup, Kanun “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü havidir. TMK 69. Maddesi de illiyet bağının varlığı konusunda özel bir ispat yüküne ait karine kabul etmemiştir. Açıklamalar ışığında zarar gören ve zararının tazminini talep eden tarafın, zarara ilişkin illiyet bağını ispatlamakla yükümlü olduğu söylenebilecektir.

Bina ve yapı eseri malikinin ispat yükümlülüğü ise, sorumluluktan kurtulma açısından söz konusu olabilir. [20]  Her ne kadar TBK 69. Maddesi ve yargı içtihatlarıyla da bina ve yapı eseri maliklerinin sorumluluklarından kurtulması oldukça zor olsa da; illiyet bağını kesen hallerden birinin varlığının ortaya konulması halinde bina ve yapı eseri maliki sorumluluğu ortadan kalkacaktır. Burada nedensellik bağının kesildiğini ispatlamak ise bina ve yapı eseri malikinin yükümlülüğüdür.[21]

  • İLLİYET BAĞINI KESEN HALLER

Bina ve yapı eseri malikleri, illiyet bağını kesen sebeplerin varlığı halinde kanundan kaynaklanan kusursuz sorumluluklarından kurtulabilecektir.[22] Zarar ile bina veya diğer yapı eserinin yapım bozukluğu ya da bakım eksikliği arasındaki uygun illiyet bağının kurulduğunu ispat etme yükü zarar gören kişidedir. Mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusuru halinde nedensellik bağının kesildiği kabul edilecektir. Ancak illiyet bağının kesildiği ispat edilirse sorumluluktan kurtulmak mümkündür. İlliyet bağını kesen haller mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusuru olarak üçe ayrılmaktadır.

  • Mücbir Sebep

Mücbir sebep, bina sahibinin önleyemeyeceği güçte olan ve önceden öngörülmesi muhtemel olmayan olaylar olarak tanımlanabilir. Güncel içtihatlarda mücbir sebebi kavramını tanımlarken öngörülememe, önlenememe ile birlikte sezilememe unsuru da eklenmiştir. Çoğunlukla doğa olayı olarak ortaya çıkan mücbir sebep olgusu için her doğa olayının mücbir sebep sayılmayacağını söylemek gerekir. Burada örnek verilmesi gerekirse elektrik direğinin rüzgar ile devrilmesi sonucunda ortaya çıkan zarar incelendiğinde, sebebin elektrik direğinin daha sağlam şekilde montelenmesi olduğu kanaatine varılabilecektir. Yine balkonda duran bir saksının güçlü bir esinti ile balkondan aşağıya düşebileceği öngörülmelidir. Burada tespit, öngörülerek alınan tüm önlemlere karşın bu olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğidir. Yine bina ve yapı eseri malikinin tüm işlem yetkisini sınırlayan toplumsal olaylar da (savaş, pandemi, olağanüstü haller v.b.) mücbir sebep olarak değerlendirilecektir.

  • Zarar Görenin Kusuru

Zararın meydana gelmesinde zarar görenin asla kabul görmeyecek ağır bir kusuru olması halinde bina veya yapı malikinin sorumluluğuna başvurulamayacaktır. Kabul görmeyecek ağır bir kusurun tespitinde şu yol izlenecektir :  Bina veya yapı eserinin meydana getirebileceği zararı, zarar görenin bina veya yapı eseri malikine göre daha etkin bir şekilde önleyebilecek şartları haiz olmasına karşın bu önlemi almaması sonucunda zararın meydana gelmesi halinde zarar görenin kabul edilmeyecek ağır bir kusuru vardır denilebilir. Burada zararın yalnızca zarar görenin ağır kusuru nedeniyle ortaya çıkması şartı aranır. Yine bina veya yapı eseri malikinin, zarar görenin ağır kusurunu ispatlaması halinde sorumluluktan kurtulacağı sonucuna ulaşılır.

  • Üçüncü Kişinin Ağır Kusuru

İlliyet bağını ortadan kaldıran hallerin üçüncüsü ise üçüncü kişinin ağır kusurudur. Burada bir başka kişinin ağır kusurlu davranışı nedeniyle ortaya çıkan zarar ile bina veya yapı eseri malikinin özensizliği arasında bağ kurulamaması halinde malikin sorumluluğuna gidilemeyecektir. Üçüncü kişinin ağır kusurunun sınırları iyi çizilmeli ve zarar görenin hakkaniyete uygun şekilde korunabilmesi amaçlanarak dar yorumlanmalıdır.[23] Örneğin bir yapının zarar gören yahut malik ve malike bağlı çalışan insanlar haricinde bağımsız üçüncü bir kişi tarafından yakılması, yıkılması ve zarar verilmesi halinde bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğuna gidilemeyecektir.

  • SORUMLULUĞUN SONUÇLARI
    • Zararın Tazmini

Tazminat hukuku, zarar gören kişinin uğramış olduğu zararları hukuk kurallarına uygun şekilde yerine koymayı amaçlar. Bina veya yapı eserinde, yapım bozukluğu ya da bakım eksikliğinden oluşacak hasar, maddi zararın yanında manevi zarara da yol açabilmektedir. Oluşan zararlar doğrudan olabileceği gibi dolaylı yoldan da gerçekleşebilir. Zarara uğrayan kişiler, maddi ve manevi zararlarının tazmini için dava açabileceklerdir.

  • Rücu Hakkı

TBK m. 69/3 fıkrasında “Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer

kişilere rücu hakkı saklıdır.” şeklinde hüküm getirilmiştir. Bu hüküm ile zararı tazmin eden malikin, daha sonra söz konusu zarar için sorumlu tutulacak diğer kişilere rücu edebilme imkanı sağlanmıştır. Yapı malikinin sorumluluğuna ilişkin zamanaşımı süreleri rücu isteminde geçerli değildir. Nitekim TBK’nın 73. maddesi uyarınca rücu istemine dair zamanaşımı tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacaktır. Aynı maddenin ikinci fıkrası ise “Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar”. hükmünü havi olup, bina ve yapı eseri malikinin zararın tazmini sürecinde üçüncü kişilere bildirimde bulunması gerekliliği de açıktır.

  • Zamanaşımı

Bina ve yapı eseri malikinin sorumluluğundan kaynaklanan zararın tazmininde, kanun sistematiğinde haksız fiiller arasında düzenlenen bu sorumluluk açısından haksız fiil için öngörülen zamanaşımı sürelerinin işleyeceği söylenebilecektir. TBK’nın 72. Maddesi Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” şeklinde düzenlenerek zamanaşımı sürelerini hüküm altına almıştır. Kanun lafzından yola çıkarak söylenebilir ki bina ve yapı malikinin sorumluluğu nedeniyle zarar gören kimse TBK’nın 72. Maddesinde belirlendiği gibi zararın gerçekleşmesinden itibaren iki yıl, her halde on yıl içerisinde zararın tazminini talep edebilecektir.

  1. KAT MÜLKİYETİ HALİNDE BİNA VEYA YAPI ESERİ MALİKİNİN SORUMLULUĞU

Kat mülkiyetinin varlığı halinde bina veya yapı eserinden kaynaklı olarak ortaya çıkacak zararın, malikinin sorumluluğunda olup olmayacağına dair hususlar gündeme gelmektedir. Burada kat mülkiyeti düzeninde ortaya çıkacak zararlar sonucunda kat maliklerinin yapı maliki sıfatını alacağı kabul edilmektedir. Kat mülkiyeti düzeninde, yapı eserindeki yapım bozukluğu veya bakım eksikliği nedeniyle zarar gören kişi kat maliki[24] olabileceği gibi, kiracı da dâhil olmak üzere, üçüncü bir kişi de olabilecektir. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 20. Maddesi ortak yerlerin bakım ve onarım giderlerinden her birinin aksi kararlaştırılmadıkça payları oranında sorumlu olacağı hüküm altındadır. Yerleşik içtihatlarda kat mülkiyetinin varlığı halinde: “Bina malikinin sorumluluğu 818 Sayılı BK.’nun 58.(6098 Sayılı TBK. madde 69) maddesine, kat maliklerinin ortak tesislerden sorumluluğu ise bu genel hüküm ile birlikte Kat Mülkiyeti Kanununun 20. maddesine dayanmaktadır.” gerekçesi ile KMK m.20 ile TBK m. 69’un birlikte değerlendirilmesi gerektiği görüşünü bildirmektedir.[25]

  1. BİNA VE YAPIDAN ZARAR GÖRME İHTİMALİNE KARŞIN TEHLİKENİN ÖNLENMESİNİ İSTEME HAKKI

Bine ve yapı eseri malikinin kusursuz sorumluluğuna ilişkin koşulları çalışmamızın 1.2. no’lu başlığı altında incelemiştik. Ancak bina ve yapı eseri malikinin sorumluluğu noktasında kanun ayrıntı bir düzenlemeye gitmiş ve zararın doğmasından evvel de taraflara talepte bulunma hakkı tanımıştır. TBK’nın 70. Maddesinde Bir başkasına ait bina veya diğer yapı eserlerinden zarar görme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir.  Kişilerin ve malların korunması hakkındaki kamu hukuku kuralları saklıdır.” şeklinde yapılan düzenlemeyle açıkça ortaya konduğu gibi, zarar görme tehlikesi altında bulunan kişiler, zarar ortaya çıkmadan dahi zararın engellenmesini talep edebileceklerdir. Burada zarar görme tehlikesinde olan kişinin sınırı zarar görebileceğini düşünen kişiler olarak çizilmiştir. Yine zarar görme tehlikesi altındaki taraf, talebini yapı maliki ile birlikte yapı üzerinde ayni haklara sahip kişilere de yöneltebilecektir.

[1] Güdük, Zeynep, Türk Mevzuatında Çevreyi Kirletenin Sorumluluğu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2017, Ankara, s.190

[2] Gökcan Hasan Tahsin, Haksız Fiil Sorumluluğu ve Maddi-Manevi Tazminat Davaları, Seçkin Yayıncılık, 2008, Ankara. s.31

[3] Karaçay Dolunay, Yapı Malikinin Tazminat Sorumluluğu, Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2019, s.3

[4] 3. HD. 2014/14752 E., 2014/12362 K., 24.09.2014 T.

[5] Karaçay, s.4

[6] Ahmetoğlu Hilal, Yapı Malı̇kı̇nı̇n Kusursuz Sorumluluğu Ve Yapı Denetı̇m Kuruluşlarının Hukukı̇ Sorumluluğu, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2022, s.45

[7] Erten Ali, Türk Borçlar Hukuku’na Göre Bina Ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu (Bk. M.58), 2000, Ankara, Sözkesen Matbaacılık, s.92

[8] Yargıtay 3. H.D. , 2013/15721 E., 2014/961 K., 27.01.2014 T.

[9] Ahmetoğlu , S.43

[10] Birsen, Kemaleddin: Borçlar Hukuku Dersleri, Borçlar Genel Hükümleri, 4. Bası, İstanbul 1967, S.260

[11] Kurt, Ekrem: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Yapı Malikinin Sorumluluğu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi Özel Hukuk Sempozyumu Sayısı, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerinin Değerlendirilmesi Sempozyumu (3-4 Haziran 2011) Sempozyum No: III

[12] Yargıtay 17.HD.31.01.2008, E.2007/3175 K.2008/413

[13] Baş Ece , Bina veya Yapı Eserlerinden Doğan Sorumluluk, On iki Levha Yayınevi, 2011, İstanbul, s.98

[14] Erten, s.132

[15] Saraçoğlu, Simge (2019). Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Yapı Malikinin Sorumluluğu, On İki Levha Yayınları, İstanbul., s.94

[16] Yargıtay HGK. 12.03.2003, E.2003/4-144 K.2003/161.

[17] Karanfil Sinan, Yapı Malikinin Sorumluluğu, İstanbul, 2016 s.45

[18] Antalya, Gökhan, 6098 s. Türk Borçlar Kanununa Göre Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt I, Beta 2012, s.589

[19] Koç, Nevzat, Bina ve Yapı Eseri Maliklerinin Hukuki Sorumluluğu BK.m.58, Ankara 1990, sayfa 45 v.d.

[20] Erten, s.230

[21]Eren, Fikret “Sorumluluk Hukuku Bakımından Uygun İlliyet Bağı Teorisi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Sevinç Matbaası, 1975, Ankara

[22] Yargıtay 4.H.D 24.02.1997 E.1996/11374 – K.1997/1191

[23]Eldeki davada ise illiyet bağını kesen bu sebeplerden; zarara “üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanan başka bir kazanın sebep olması” tartışılmaktadır. Kural olarak, hiç bir kimse, aynı zarardan üçüncü kişinin de sorumlu olduğunu ileri sürerek, kendi sorumluluğundan kurtulamaz. Her biri, zincirleme sorumluluk kuralları uyarınca zararın tamamından sorumlu olur. Bununla birlikte, üçüncü kişinin kusurunun çok ağır olması veya olaya neden olan eylemin çok önemli olması nedeniyle, birinci eylemin geri plana itilmesi durumunda, sonuç değişebilir. Belirtmek gerekir ki, üçüncü kişinin kusuru gerekli objektif yoğunluğa, başka deyişle gerekli ağırlığa ulaşmadıkça, zarar görenin kusurunda olduğu gibi illiyet bağını kesmeye yetmeyecektir. Diğer bir anlatımla, üçüncü kişinin kusuru yeterli ağırlığa ulaşıp, illiyet bağını kesmedikçe sonuç doğurmayacaktır. …Hakim illiyet bağının kesilip kesilmediğini değerlendirirken uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığını değerlendirmeli ve üçüncü kişinin fiilinin illiyet bağını kesme halini çok dar yorumlamalıdır. Burada da dikkat edilmesi gereken husus hayatın olağan akışına ve binanın tahsis amacına göre meydana gelen zararın davalı bina maliki tarafından öngörülüp öngörülemeyeceği ve zararın önlenmesi için gerekli güvenlik ve emniyet tedbirlerini alıp almadığıdır. Yangının meydana geldiği iş merkezinin 200 dükkan için projelendirilmişken, ortak kullanım alanlarının kapatılması suretiyle olay tarihinde 230 dükkanın faaliyet gösterdiği, buna karşılık binanın yapıldığı zamandan sonra ek güvenlik tedbirlerinin alınmayarak sadece bina içerisinde mobil jeneratör kullanılmaması ve koridorlara eşya bırakılmaması şeklinde tabelalar asıldığı ayrıca büyük bir yangını söndürmeye yetecek yangın söndürme tüplerinin bulunmadığı, söz konusu iş merkezinde bazı alanlarda 30-50 ton arasında vernik, tiner ve yağlı boya gibi yanıcı, parlayıcı maddelerin depolandığı ve satışa sunulduğu, iş merkezinde merkezi jeneratör sisteminin bulunmadığı, her işyerinin ayrı ayrı mobil paket benzin ile çalışan jeneratörler bulundurduğu ayrıca merkezi bir otomatik yangın söndürme sisteminin bulunmadığı dosyada bulunan bilirkişi raporlarından açıkça anlaşılmaktadır. “ (Yargıtay HGK , 2014/2058 E. ,  2015/1768 K.)

 

[24]Olay tarihi itibariyle ilgili taşınmazda pay sahibi olan davalılar Kat Mülkiyeti Kanununa göre ortak yer sayılan binanın dış kolonlarındaki bakım eksikliğinden kaynaklanan ve sigortalı araçta meydana gelen zarardan payları oranında sorumlu sayılırlar. Yine olay tarihinde taşınmazda pay sahibi olduğu anlaşılan davacının payı oranında da tazminattan indirim yapılması gerekir” (Yargıtay 17. H.D. E. 2007/3175, K. 2008/413, 31.01.2008”

[25] “Kat Mülkiyeti Kanununun 20/1-b maddesine göre “Ana gayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında katılmakla yükümlüdür.”Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakılacak olursa; hasara neden olan olayın meydana geldiği 09.03.2012 tarihinde yapılan ekspertiz incelemesinde, sigortalıya ait riziko adresindeki deponun tavan yüzeyinden geçen pis su giderinin dirsek kısmından çıkması sonucu akan suların depoda bulunan emtialara sirayet ettiği ve hasara neden olduğunun belirlendiği; mahkemece icra edilen keşif sonrası inşaat mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; “… keşifte yaptığımız incelemeler ve ekspertiz fotoğraflarının incelenmesi neticesinde; sigortalı tarafından kullanılan bodrum kat tavan bölümünden apartmanın mutfak pis su giderlerinin bağlandığı ortak pis su tesisatının geçtiği, hasarın ortak tesisattan kaynaklandığı, sigortalının kiracısı olduğu ve depo olarak kullandığı bodrum katın tavan yüzeyinden geçen pis su giderinin dirsek kısmından çıkması sonucu akan suların depoda bulunan mobilya emtiasına sirayet etmesi sonucu hasarın meydana geldiği” tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, hasara neden olan su sızıntısının ortak tesisattan kaynaklandığı sabit olduğuna göre, davalı kat maliklerinin hasardan sorumlu olduğu göz ardı edilerek, hatalı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Yargıtay 17. H.D., 2016/270 E., 2016/368 K. 09.02.2016 T.)