HUKUK YARGILAMASINDA HAKİM TARAFINDAN KANUN YOLUNA BAŞVURU SÜRESİNİN YANLIŞ GÖSTERİLMESİ VE YARGILAMAYA ETKİSİ HUSUSUNUN İÇTİHATLAR IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

Medeni usul hukukunda kanun yolları sınırlı sayıda düzenlenmiş ve taraflarca bu yollara başvuru hakkının kullanılması belirli şartlara tabi tutulmuştur. Düzenlenen şartları sağlayan nihai kararlar aşamalı yargılama süreçlerinden geçerek kesin bir karar sıfatını haiz olacaklardır. Nihai bir kararın verilmesine binaen Türk Milleti adına karar veren hakimlerin, davanın taraflarına karara karşı gidebileceği kanun yollarını ve bu kanun yollarına ne zamana kadar başvurulacağının belirtmesi zaruridir. Zira bu husus kökenini, temel hak ve hürriyetlerin Anayasa kapsamında korunmasından almaktadır. Uygulamada, nihai kararı veren hakimin taraflara kanun yoluna başvuru yolu yahut süresini yanlış şekilde göstermesi halinde tarafların yaptığı başvuruların akıbeti uzun yıllar ayrık kararlar verilmesine sebep olmuştur. Bu çalışmamızda hakim tarafından kanun yoluna başvuru yolu ve süresinin yanlış gösterilmesi halinde başvuruların kabul edilip edilmeyeceği hususunda içtihatlar ile bu içtihatların birleştirilmesine dair değerlendirmelere yer verilmiştir.

  1. KANUN YOLLARINA BAŞVURUNUN TANIMI VE BAŞVURU SÜRELERİ
  • Kanun Yollarının Tanımı ve Çeşitleri

Kanun yolu, yanlış olduğu iddia edilen kararların tarafların talebi ile tekrar incelenmesi ve değiştirilmesini sağlamaktadır. Nitekim mahkemelerin yargılama süreci sonunda nihai olarak vardıkları sonuçların bir üst mercii tarafından kontrol edilmesi tabii bir haktır. Ancak bu kontrol mekanizmasının işleyişi açısından tüm yargılamanın sonunda nihai bir karara erişilmesi gerektiğinden kanun yolları sınırsız ve şartsız olarak düzenlenmemiştir. Karar tüm kanun yollarından geçer yahut bu kanun yollarına başvurmak için verilen süre sona erer ise, bu kararın kesinleştiği kabul edilir. Burada değinilmesi gereken bir başka husus ise yalnızca mahkemelerin nihai kararlarına karşı kanun yoluna başvurulacağıdır. Mahkemelerin nihai olmayan ara kararlarına karşı başvurulacak bir kanun yolu bulunmamaktadır.[1] Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kanun yolları olağan ve olağanüstü kanun yolları olarak ikiye ayrılmış olup olağan kanun yolları istinaf (m.341-360) ve temyiz (m.361-373) olarak kabul edilmiştir. Olağanüstü kanun yolları ise yargılamanın iadesi olarak düzenlenmiştir. Yine bunun yanında kesinleşmiş kararlara karşı anayasa mahkemesine bireysel başvuru da olağanüstü kanun yolu olarak sayılabilmektedir.[2] Kanun yollarına başvuru, yargılamanın taraflarına tanınmış bir hak olmakla taraflar dışındaki üçüncü kişilerin başvuru hakkı bulunmamaktadır. Belirtmek gerekir ki, yargılamadaki taraf sıfatı da önem arz etmektedir. Örneğin fer’i müdahilin davaya taraf sıfatı bulunmadığından istisnai hal dışında (HMK m.68’e aykırı şekilde fer’i müdahil hakkında karar verilmesi) ancak lehine katıldığı taraf ile kanun yoluna başvurabilecektir.  Burada aranan bir diğer şartta hukuki yarar varlığıdır. Nitekim taraflar haklı çıktıkları hususa ilişkin kararın değişmesinde hukuki yararı olmaması halinde kanun yoluna başvuramayacaktır.[3] Kanun yollarına başvuru için aranan son şart ise süredir. Bir sonraki başlıkta detaylıca anlatılacağı üzere kanun yoluna başvuru hakkının kullanılması kanunda belirli sürelere tabi tutulmuş ve bu sürelerin sonrasında yapılan başvuruların kabul edilemeyeceği açıkça düzenlenmiştir. Burada değinilmesi gereken bir husus ise katılma yoluyla kanun yoluna başvuru kurumudur. Burada istinaf ve temyiz yoluna süresi içerisinde başvurmayan taraf, karşı tarafın kanun yoluna başvuru dilekçesinin kendisine tebliğ edilmesinden sonra cevap süresi içerisinde katılma yoluyla kanun yoluna başvurabilecektir.

  • Kanun Yollarına Başvuru Süreleri

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kanun yollarına başvuru hakkının kullanılması belirli sürelere bağlanmıştır. Burada özel kanun hükümleri saklı olmakla birlikte olağan kanun yollarından istinaf kanun yoluna başvuru süresi kural olarak nihai kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak hukuk yargılamasında kanun yoluna başvuru süresinin tebliğ ile başlamasının istisnası icra hukuk mahkemesi kararlarıdır. Nitekim icra hukuk mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvurma süresi nihai kararın açıklandığı duruşmada hazır olan tarafa tefhim edildiği tarihten itibaren başlamaktadır.[4] Olağan kanun yollarının diğeri olan temyiz kanun yoluna başvuru süresi de istisnai haller dışında istinaf mahkemesi kararının taraflara tebliğinden itibaren iki haftadır. Kanun yoluna başvuru süreleri kanunda açıkça düzenlenmiş olup bu süreler dışında yapılan başvuruların reddedileceği açıktır.[5]

  • Hakimin Başvuru Kanun Yollarına Başvuru Merciini ve Başvuru Süresini Bildirme Yükümlülüğü

Hukuki güvenliğin sağlanması ve mahkemelerin kamu gücünü elinde bulundurmasının sonucu olarak yargılamanın neticesinde karar veren hakim, taraflara nihai karara ilişkin başvuracağı kanun yollarını bildirmekle yükümlüdür.[6] Bu yükümlülük temelini Anayasadan almakla birlikte hukuk devleti olma ilkesinin prensipleri ile de bağdaşmaktadır. Hakim, nihai kararında taraflara başvurabileceği kanun yolunu ve süresini bildirmek zorundadır. Burada kamu adına karar verme yetkisini elinde bulunduran yargı merciinin kararının kontrol edilmesine yönelik bir hakkın var olduğunu davanın taraflarına bildirilmektedir. Her ne kadar kanunlarda açıkça yer almış ve vatandaşlar kanunu bilmekle mükellef kılınmışsalar da adil yargılanma hakkı ve kişinin kamu karşısında haklarının zedelenmesini önlemek amacıyla hakim, anayasal normlar çerçevesinde bu yükümlülüğe riayet etmek zorundadır. Yine belirtmek gerekir ki; hukuk yargılamasında bir de hakimin davayı aydınlatma ödevi de bulunmaktadır.[7] Burada hakime uyuşmazlığın çözümü noktasında taraflardan bilgi edinme yükümlülüğü getirilmiştir. Hakim, dava konusuyla ilgili olarak tüm detayları aydınlatarak nihai ve en doğru karara varmayı amaçlamalıdır.

 

  1. KANUN YOLLARINA BAŞVURU SÜRESİNİN HAKİM TARAFINDAN HATALI OLARAK BİLDİRİLMESİ HUSUSUNA İLİŞKİN YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KURULU’NUN 2021/5 ESAS, 2023/2 KARAR SAYILI VE YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ’NİN 2021/4841 ESAS, 2021/8910 SAYILI İLAMLARININ İNCELENMESİ
  • Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 2021/5 Esas, 2023/2 Karar Sayılı Kararının İncelenmesi
    • Karara Konu Olayın Özeti

İlk incelememizin konusunu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı 28.04.2023 tarihli içtihadı birleştirme kararı oluşturmaktadır. Karara konu uyuşmazlıkta hukuk davaları hükümlerinde kanun yolunun hakim tarafından maddi hatalı yahut yanlış gösterilmesi halinde hükümde gösterilen kanun yoluna başvuru süresi içerisinde kanun yoluna başvuru yapılması halinde bu başvurunun incelenebileceği yahut incelenemeyeceğine yönelik olarak farklı uygulamaların oluşması üzerine bu aykırılığın İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi gerektiğine karar verilmiştir. İncelenen karar ile içtihatlar birleştirilerek, hüküm ile gösterilen kanun yoluna başvurma süresi içerisinde yapılan başvuruların kabulünün gerektiğine karar verilmiş olup karşı oy ve muhalefet şerhi görüşleri de mevcuttur.

  • Kararda Tartışılması Gereken Usûlî Sorun veya Sorunlar

Karara konu uyuşmazlık bakımından, hakimin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme ödevi ile anayasal bir hak olan kanun yollarına başvurma hakkının hukuk normları çerçevesinde değerlendirilerek karşılaştırılması ve korunması gereken hukuki müessese tartışılacaktır.

  • Karardaki Tartışmalarda Hukukî Dayanaklar ve İlgili Temel Hükümler

Uyuşmazlık konusu; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 90,91,92,93,94 ile Anayasa m.36,40 hükümleri çerçevesinde incelenecektir.

  • Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/4841 Esas, 2021/8910 Sayılı Kararının İncelenmesi
    • Karara Konu Olayın Özeti

Sıradaki incelememizin konusunu Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/4841 Esas, 2021/8910 Karar sayılı, 29.04.2021 tarihli kararı oluşturmaktadır. Somut uyuşmazlıkta ilk derece mahkemesi kararında kararın kesin olduğu belirtilmiş ve taraflara bu karar tebliğ edilmiştir. Ancak ilgili uyuşmazlık için kanunda açıkça istinaf kanun yoluna başvurulacağı hüküm altına alındığından, kararın tebliğ edilmesi sonrasında kanun yoluna başvuru süresi geçmiş olsa da yapılan başvurunun kabulüne karar verilmiştir. Bu karar ile hükümde hakim tarafından herhangi bir kanun yolu merci ve süresi belirtilmeyen hallerde, kanunda açıkça kanun yolunun bulunduğuna dair hüküm var ise süresiz başvuru hakkının bulunduğu kabul edilmiştir.

 

  • Kararda Tartışılması Gereken Usûlî Sorun veya Sorunlar

Karara konu uyuşmazlık bakımından, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında olduğu gibi hakimin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme ödevi ile anayasal bir hak olan kanun yollarına başvurma hakkının hukuk normları çerçevesinde değerlendirilerek karşılaştırılması ve korunması gereken hukuki müessese tartışılacaktır.

 

  • Karardaki Tartışmalarda Hukukî Dayanaklar ve İlgili Temel Hükümler

Uyuşmazlık konusu; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 90,91,92,93,94 ile Anayasa m.36,40 hükümleri çerçevesinde incelenecektir.

  • Kararların ve Konunun Değerlendirmesi

İncelenen kararlarda, hüküm ile tayin edilen süre içerisinde kanun yollarına başvuru hakkını kullanan kişilere ilişkin olarak hakim tarafından kanun ile emredici biçimde düzenlenen ve değiştirilemeyecek sürelerin düzenlendiği kanun maddeleri çerçevesinde başvurularının hukuki niteliği ve kabulünün mümkün olup olmadığı çözümlenmiştir. Söylemek gerekir ki; ilk derece mahkemeleri yahut istinaf ya da temyiz mercilerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvuru süreleri kanun hükümleri ile düzenlenmiştir. Kanun hükümleri ile düzenlenmiş sürelere riayet etmeden yapılan başvuruların reddedilmesi sonucunda geri dönülemez etkilerin ortaya çıkması söz konusu olmaktadır. Ancak bazı hükümlerde hakimler tarafından tanzim edilen gerekçeli hükümlerde açıkça iki haftalık istinaf kanun yoluna başvuru süresinin örneğin on beş gün olarak yazıldığı, kesin olarak verilmesi gereken kararların ise bir üst merci kanun yoluna başvuru hakkı tanınarak kanun yolu açık şekilde karar verildiği gibi örnekler ile karşılaşılabilmektedir. Bu nedenle tarafların kanun yoluna başvurmalarında birçok fikir ayrılığı ve farklı uygulama ortaya çıkmıştır. Burada temyiz mercileri arasında da fikir ayrılıkları yaşandığı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile de birden fazla Yargıtay hukuk dairesi uygulamaları ayrık tutumlar sergilemektedir. Bir kısım Yargıtay Hukuk Dairelerine göre kanun yolu ve süreleri kesin ve hak düşürücü olup bu kesin süre hakim tarafından re’sen gözetilmelidir. Kanun ile açıkça istisnai olarak belirlenen durumlar dışında hakimin kanundaki süreleri değiştirmesi sonucunda karşı taraf lehine kazanılmış usuli bir hakkın ihlali ile neticeleneceği kabul edilir. Ancak diğer daireler bu konuda farklı görüşe sahiptir. Nitekim bazı Hukuk Dairelerine göre, hükümde açıkça tarafların başvuracağı kanun yolu ve süresinin doğru şekilde gösterme zorunluluğunun olduğu, bu gösterilen süreye riayet eden başvurucunun adil yargılanma hakkının zedelenmemesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkı sınırlandırmasının hakkın özüne zarar vereceği ve bu nedenle bu durumun başvurucu aleyhine sonuçlanmaması gerektiğine kanaat getirmektedir. Kararın değerlendirilebilmesi için öncelikle kanun yollarına ilişkin süreler ve hakimin kanun yolunu gösterme ödevine dair açıklamaların yapılması gerekmektedir. 6100 sayılı HMK’nın sürelerin belirlenmesine ilişkin 90. maddesi uyarınca, süreler, kanunla belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnaî durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıra- maz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.[8] Anayasa’nın 40/2. maddesine göre, “devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”Bu hükümde açıkça yer aldığı gibi, kanun yollarına ilişkin HMK’nın 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler hâkim tara- fından değil, kanun tarafından tayin edilen kesin ve hak düşürücü süreler olmalarına rağmen, hâkim kararında bu süreleri ve başvuru merciini belirtmelidir.[9]

Kanunun belirlediği süreler kesin olduğundan hâkim, kural olarak, kanunda belirtilen süreleri uzatamaz yahut kısaltamaz ve hukukî niteliğini de değiştiremez. Nitekim Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 94’te bu husus “ (1) Kanunun belirlediği süreler kesindir.
(2) (Değişik:22/7/2020-7251/6 md.) Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. (3) Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.”
denilerek açıkça hüküm altına alınmıştır.Başka bir deyişle kanun ile gösterilen istisnalar haricinde hakim, kanunda kesin olarak öngörülen süreleri, açık kararıyla kesin olmayan hale getiremez ve yeni bir süre veremez. Bu nedenle hâkim, örneğin temyiz süresini uzatıp kısaltamaz yahut tebliğle başlayan bir sürenin başlangıcı tefhim olarak belirleyemez; kesin olarak verilen kararlarda istinaf yahut temyiz yolunu açık tutamaz.[10]

Hak arama özgürlüğü kavramı, Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği üzere, “hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda tüm yollardan yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı giderme uğraşının uygar yöntemi” şeklinde tanımlanabilir.[11]

AYM kararları incelendiğinde adil yargılanma hakkının temel gerekleri; “Bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma, makul sürede yargılanma, aleni olarak yargılanma, hukuki güvenlik ilkesine uygun şekilde yargılanma, kararların gerekçeli olması, yargılamada silahların eşitliği ilkesinin sağlanması, kararların açık takdir hatası ile sakatlanmaması, yargılamada masumiyet karinesinin korunması, önlemde ölçülülük ilkesi, öngörülebilirlik ilkesi, mahkemeye erişim hakkı, etkin katılım hakkı, savunma hakkı,” şeklinde ifade edildiği görülmektedir. Bir yargılama yapılırken sayılı ilkelerden herhangi birinin eksikliği halinde adil yargılama hakkının ihlal edildiği anlamı çıkarılacaktır.[12]

Yine incelenen kararlarda, hakimin tayin ettiği süreye dayanarak kanun yolu başvurusunda bulunan tarafın hak kaybına uğraması kişilerin Anayasal haklar ile korunan hak arama özgürlüklerine açıkça aykırılık teşkil edecektir.

SONUÇ

Tüm bu çalışmadaki açıklamalar ışığında söylemek gerekir ki; burada hakime ve hukuk düzenine karşı duyulan güvenin sonucunda hak kaybına uğranması hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Nitekim; kanunların yanlış ya da hatalı uygulanması neticesinde Anayasal hakların zedelenmesi normlar hiyerarşisine de aykırılık teşkil edecektir. Taraflara kanun yolu ve başvuru süresinin gösterilmesi mahkeme kararlarının zorunlu unsurlarındandır. Devlete ait egemenlik hakkını kullanmaya yetkin olan ve “Türk Milleti” adına karar veren yetkililerin kararlarına riayet edilmesi ve tarafların buna riayetlerinin sonucunda hak kaybına uğrama sonucuyla karşı karşıya kalması adalet olgusuna aykırıdır. Her ne kadar muhalefet şerhi ile kanunla belirlenen kesin sürelerin hakim tarafından uzatılması hususu, aleyhine başvuru yapılan taraf yönünden bir hak kaybı olarak nitelendirilmişse de burada menfaatler ve ilkelerin objektif olarak değerlendirilmesi gerekir. Hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı mercii yetkilisine duyulan güvenin zedelenmesi ile oluşacak hukuki uyuşmazlıkların genel itibarıyla Anayasal haklar için geri dönüşü zor zararlara yol açacağı açıktır. Kanaatimizce; mahkemelerce kanun yoluna başvuru sürelerinin yanlış gösterilmesi halinde bu sürelere uygun şekilde yapılan başvuruların usulden reddedilmemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ancak Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin “süresiz kanun yoluna başvuru hakkı” sahibi olunacağı görüşüne katılmıyoruz. Nitekim taraflar arasında adil olarak bir yargılamanın yürütülebilmesi açısından her ne kadar sınırların genişletilmesine olanak sağlanabilirse de sınırların ortadan kaldırılacağı kabul edilemeyecektir. Hakimin kanun yolunu yanlış göstermesi sonucunda yapılan başvuruların yine tayin edilen süreler içerisinde yapılması gerektiği kabul edilecek ise, burada tarafların kendilerine tesis edilmeyen bir kanun yoluna başvuru hakkının varlığını iddia ederken yine dayandığı Kanun’da düzenlenen sürelere uymak zorundadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki; kanuni  düzenlemeler ışığında kesin yahut kanun yoluna başvurunun mümkün olmadığı bir karar için kanun yolunun hatalı olarak açık tutulması halinde kanun yolu incelemesi yapılamayacaktır. Kanun ile düzenlenmeyen bir başvurunun bir bütün olarak ortaya konmasında tarafların usuli kazanılmış hakkından söz edilemeyecektir.

[1] Kuru,B. (2018).İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara : Yetkin Yayıncılık, s.468

[2] Kuru, 2018, s.469

[3] HMK m. 361/2 “Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla temyiz yoluna başvurabilir.”

[4] Ceza hukuku yargılamasında Anayasa Mahkemesi’nin 2022/144 Esas, 2023/137 Karar sayılı kararı ile istinaf kanun yoluna başvuru süresinin tefhim ile başlayacağına dair 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 273. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…hükmün açıklanmasından itibaren…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğundan iptaline karar verilmiştir.

[5] HMK m.346/1 “İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.”

[6] Anayasa m. 40/2 “devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”

[7] HMK m.31 “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”

[8] 1086 sayılı mülga HUMK’un sürelere ilişkin 159. maddesi şu şekildedir: Müddetleri kanun veya hakim takdir eder. Kanunla gösterilen müstesna hallerden başka hakim kanunen tayin edilen müddetleri tezyit veya tenkis edemez. Kendisinin tayin ettiği müddetleri iki tarafı dinledikten sonra makul sebeplere binaen tenkis veya tezyit edebilir.

[9] Akil, C./Gül, M.A., (2018). Medenı̂ Yargıda Hâkı̇mı̇n Kanunı̂ Süreyı̇ Kararında Yanlış Göstermesı̇ Problemı̇ne İlı̇şkı̇n Düşünceler. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, s.172

[10] Yılmaz, E. (2013).Hukuk Muhakemelerı̇ Kanununda Süreler.( https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/179511 Erişim tarihi : 18.01.2024) s.3171,3172

[11] Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 1991/2, Karar Sayısı: 1991/30, Karar Günü: 19.9.1991, R.G. Tarih-Sayı :16.09.1992-21347

[12] Cinmen,E./Dindar A. (2015). AYM Bireysel Başvuru Kararları. İstanbul: Legal Yayıncılık. s.249